Resme dikkatle baktı ve “Yoo! Bu çok hasta bir koyun. Bana başka bir tane çizin” dedi.
Bir tane daha çizdim.
Küçük dostum kibarca ve hoşgörülü bir tavırla:”Bu bir koyun değil, bir koç, bak boynuzları var...” dedi.
Bir çizim daha yaptım, ama bu da diğerleri gibi kabul edilmedi.
“Bu çok yaşlı. Ben uzun süre yaşayacak bir koyun istiyorum. ”Sabrım tükenmek üzereydi. Bir an önce motoru tamir etmeye başlamam gerekiyordu. Ben de şu resmi karaladım:
Sonra da bunu ona açıkladım :” Bu sadece bir kutu. İstediğin koyun kutunun içinde.”
Ama küçük adamın gözlerinin parladığını görünce çok şaşırdım. “Evet ben de tam böyle bir şey istiyordum. Sence bu koyuna çok ,fazla çimen gerekir mi?”
“Neden sordun?”
“Çünkü benim yaşadığım yerde her şey çok küçüktür.”
“Bence ona yetecek kadar çimen vardır. Sana oldukça küçük bir koyun çizdim.”
Kağıdın üzerine eğilerek:” O kadar da küçük değil. Bak, uykuya yatmış”dedi.
İşte küçük prensle böyle tanıştım.
3.
Nereden geldiğini öğrenmem oldukça uzun sürdü. Bana bu kadar çok soru soran küçük prens, benimkileri hiç duymuyordu. Neyse ki sorduğu soruların cevaplarını biliyordum. Şu saçma dünyada oradan oraya dolaşmak işe yaramıştı. Örneğin, uçağımı ilk gördüğünde “Şu nesne de nedir?” diye sormuştu. (Ne yazık ki size uçağımı çizemeyeceğim, çünkü bana göre oldukça karmaşık bir şey bu.)
“ O bir nesne değil, benim uçağım. Gökyüzünde uçar.”
Ona uçabildiğimi söylemekten de gurur duymuştum doğrusu. Bunun üzerine “ Ne? Yani gökten mi düştün?” diye haykırdı.
“Evet dedim alçakgönüllü bir tavırla.
“ Ah ne eğlenceli.”
Sonra da kahkahalarla gülmeye başladı küçük prens. Bu çok canımı sıkmıştı. Talihsizliğimle alay edilmesinden pek hoşlanmam.
“ O halde sen de gökyüzünden geliyorsun” dedi. “ Peki hangi gezegenden?”
Bir şey yakaladığımı anlamıştım ve hemen onu sorguya çektim.