Jeserac’a yalan söylemesi gerekeceğinden ötürü üzülmekteydi ama yaşlı adam garabetlerini hoş karşılamadığına göre; Alvin’in de ondan gerçeği gizlemesi aslında ona bir lutufta bulunmasından başka bir şey değildi. Alvin ne bulmayı umduğunu sorsalar tam anlamıyla söyleyemezdi. Ayrıca herhangi bir yolla Diaspar’dan ayrılmayı başarabilse bile çok kısa bir süre sonra yine geri dönmek zorunda kalacağım da çok iyi bilmekteydi ama bir macera olasılığına karşı duyduğu okul çocuğu coşkusu yine de her şeyden daha ağır basmaktaydı.
Bunu daha birkaç yıl öncesine kadar yapamayacak olmasına karşın şimdi tünelde rahatça ilerlemekteydi. İnsanoğlu yüksek yerlerden artık hiç korkmadığından, üç bin metrelik dimdik bir düşüş düşüncesi de Alvin’i hiç ürkütmemekteydi. Ama beklediğinin tersine, üçbin metre yerine sadece doksan metre düşüp kulenin karşısında çaprazlamasına sağa ve sola dönen geniş bir terasaya indi.
Kalbi göğsünden fırlayacakmış gibi çarpan Alvin bu terası da tırmanıp önündeki kaya tabakasının üzerine, açıklığa çıktı. Karşısında uzanan sonsuz çölü artık dar bir delik ağzından değil bu her tarafı açık kaya tabakasının üzerinden seyretmekteydi şimdi. Başının üzerindeki kule hâlâ çok yüksekti. Doruğu hâlâ gökyüzünde kayboluyor çevresinden Kuzey ve Güneye doğru uzanan devasa yapılar da bir devler bulvarı oluşturuyordu. Alvin heyecanla hava tünellerinin ağızları çöle doğru açılan tek yapının Loranne kulesi olmadığım, bu yapıların hava tünellerinin ağızlarının da çöle çıktığım farketti ve bu uçsuz bucaksız manzarayı iyice içine sindirdikten sonra üzerinde durduğu kaya tabakasını incelemeye başladı.
Yaklaşık on metre genişliğindeki kaya tabakası dimdik aşağıya doğru inmekteydi. Uçurumun kenarından korkusuzca aşağıya doğru bakan Alvin çölün en az bir mil aşağıda olduğuna, bu yönden ilerleme umudu bulunmadığına karar verdi.
Terasın öbür ucundan aşağı, görünüşe göre birkaç yüz metre daha aşağıdaki başka bir girintiye inen merdiven basamakları çok daha umut vericiydi. Bu basamaklar doğrudan doğruya yapının sarp yüzeyine oyulmuştu ve Alvin bu basamakların tüm yüzey boyunca devam edip etmediğini sordu kendi kendine. Bu soluk kesici bir olasılıktı ve bu olasılığın uyandırdığı coşkudan ötürü Alvin üç bin metrelik bir inişin doğurabileceği güçlükleri küçümseyip basamaklardan inmeye başladı.
Ama yüz metreden biraz daha fazla indikten sonra birdenbire yekpare gibi görünen bir kaya bloğunun karşısında buldu kendini. Geçecek bir yer yoktu. Yol kasıtlı olarak en ufak bir geçit bile vermeyecek bir şekilde kapatılmıştı.
Alvin bu engelin karşısında sonsuz bir üzüntüye kapıldı. Ama suç sadece ondaydı. Çünkü bir mil yüksekliğindeki bir merdivene tekrar tırmanma olasılığının olmadığını tamamen unutmuştu ve bundan ötürü de eğer aşağıya doğru inişini tamamlayabilmiş olsa bile bu inişin yine de hiçbir yararı olmayacaktı.
Bunca yolu boşuna, sonunda sadece başarısızlıkla karşılaşmak için almış olduğunu düşünen Alvin bu engele umutsuzluğun verdiği güçle daha yakından bakınca, o zamana kadar gözüne çarpmamış olan mesajı, taş üzerine derin derin kazılmış olan mesajı gördü. Bu mesaj artık kullanılmayan, çoktan unutulmuş eski harflerle, çok çok eski harflerle yazılmıştı ama Alvin bu harfleri yine de oldukça kolay bir şekilde sökebildi. Basit yazıtı üç kere üstüste okuduktan sonra da büyük, yassı, kalın kaya yığınlarının üzerine oturup aşağıdaki ulaşılmaz topraklara baktı ve yazıtı ezberden okudu:
DAHA İYİ BİR YOL VAR KAYITLAR MUHAFIZINA SELAMLARIMI İLETİN
Lyndarh Alaine
İkinci Bölüm
ZİYARETÇİSİ kendini tanıttığında, Kayıtlar Muhafızı Rorden duyduğu şaşkınlığı belli etmedi. Alvin’i görür görmez tanımış ve daha içeri girerken, bilgi makinesinde adını okuyup üç saniye sonra da bireysel dosyasını karıştırmaya başlamıştı.
Jeserac’a bakılırsa, Kayıtlar Muhafızının görevleri biraz belirsizdi ama Alvin yine de Rorden’i muazzam bir dosyalama sisteminin tam ortasında bulacağını ummuştu. Yine aynı şekilde ve böyle düşünmesi için aslında hiçbir neden olmadığı halde de Jeserac kadar yaşlı birisiyle karşılacağını sanmıştı. Şimdiyse içinde belki de bir düzine büyük makine bulunan bir odadaki orta yaşlarda bir adamla yüzyüzeydi. Bürosunun üzerinde birkaç dağınık kâğıttan başka hiçbir şey olmayan bu adamı hâlâ el altından bireysel dosyasını incelemekle meşgul olduğu için Alvin’e biraz dalgın bir tavırla baktıktan sonra konuşmuştu:
— Lyndarlı Alaine mi? Hayır, bu ismi daha önce hiç duymadım. Bununla beraber kim olduğunu hemen öğrenebiliriz.
Alvin, Rorden’in makinelerden birinin üzerindeki bir tuş dizisine basışım, sentez alanının kızıl pırıltısının anında belirip bir kâğıt parçasının anında makineden çıkışını ilgiyle izledi.
— Alaine benim selefimmiş gibi görünüyor. Çok uzun zaman önceki selefim. Son yüz milyon yıldaki muhafızların hepsini bildiğimi sanıyordum. Ancak Alaine’i tanımadığıma, burada da sadece adı kayıtlı olup adının dışında hiçbir ayrıntı gözükmediğine göre, çok çok daha önceki çağlarda yaşamış olmalı. Söz konusu yazıtı nerede gördünüz?