Alvin bir an duraksadıktan sonra yanıtladı:
— Loranne kulesinde.
Rorden başka bir tuş dizisine bastı ama bu kez ne sentez alanının kızıl pırıltısı belirdi ne de makineden bir şey çıktı.
— Ne yapıyorsunuz? Kayıtlarınız nerede?
Kayıtlar Muhafızı güldü.
— Buraya her gelen aynu şaşkınlığa düşüp aynı şeyi sorar. Gerek duyduğumuz tüm bilgilerin yazılı kayıtlarını tutmamız olanak dışı. Bilgiler elektrikli bir şekilde kaydedilip eğer sonsuza dek saklanmaları için özel bir neden yoksa, bir süre sonra da otomatikman silinirler. Ama eğer Alaine gelecek nesillere herhangi bir mesaj bıraktıysa bu mesajı yakında buluruz yine de.
— Nasıl?
— Dünyada bunun cevabını bilen kimse yok. Benim tüm bildiğim de bu makinenin bir birleştirici olduğu. Bu makineye bir dizi veri verilirse, bu verilerden yola çıkarak insanoğlunun bilgi dağarcığının tamamını tarar. Bu veriler arasında ilişki kurana kadar tarar.
— Bu çok zaman almaz mı?
— Çoğu zaman alır. Bir yanıt için bazen yirmi yıl beklediğim olmuştur. Bu baklından otursanız daha iyi olur.
Bu son cümleyi ciddi bir tavırla söylemişti ama gözlerinin çevresindeki derin, gülümseyen kırışıklıklar hem tavrındaki hem de sesindeki ciddiyeti yalanlamaktaydı. Kayıtlar Muhafızına benzeyen birisiyle daha önce hiç karşılaşmamış olan Alvin ondan hoşlandığına karar verdi. Çok genç olduğunun durmadan yüzüne vurulmasından bıkıp usandığı için yetişkin bir insan gibi muamele görmek hoşuna gidiyordu.
Sentez alanından tekrar kızıl bir pırıltı, makineden yeniden bir kâğıt parçası çıkınca Rorden bu kâğıt parçasında yazılı olanları okumak için öne eğildi. Yazı oldukça uzun olmalıydı. Çünkü okuyup bitirmesi birkaç dakika sürdü. Bitirince de hiçbir şey söylemeden bürodaki kanapelerden birine oturdu ve aşın bir zeka taşan gözlerini Alvin’e dikti.
Duyduğu merakı artık yenemeyen Alvin sonunda dayanamayıp patladı:
— Kâğıtta neler yazıyor?
Rorden bu soruya sakin bir tavırla sorduğu başka bir soruyla karşılık verdi:
— Diaspar’dan niçin gitmek istiyorsunuz?
Bu soruyu eğer babası veya Jeserac sormuş olsaydı, Alvin şimdi kendisini ya gırtlağına kadar gömüldüğü bir yarı gerçekler bataklığında çırpmıyor, ya da su katılmadık bir yalanlar denizinde boğuluyor bulacaktı. Ama daha ancak birkaç dakika önce tanımış olduğu bu adamda ne olduğunu henüz anlayamadığı, ama Alvin’i ne babasına ne de Jeserac’a açamadıklannı açıkça söylemeye iten bir şey; dostça, güven verici bir şey vardı. Ağır ağır ama kolayca, sanki çoktandır bu anı bekliyormuş gibi konuşmaya başladı:
— Bilmiyorum. Hep gitmek istedim. Diaspar’ın dışında hiç ama hiçbir şey olmadığını biliyorum ama yine de Diaspar’ın dışına çıkmak, Diaspar’ın dışına gitmek istiyorum.
Sanki yüreklendirmesini bekliyormuş gibi utangaç bir tavırla Rorden’e baktı ama Rorden’in gözleri çok uzaklara dalmıştı. Sonunda tekrar Alvin’e baktığı zamansa yüzünde gencin tam manasıyla anlayamadığı ama hafif bir hüzün okunan ve biraz rahatsız edici veya bir dereceye kadar ürkütücü bir ifade vardı.
Çok yakından tanımayan hiç kimse Rorden’in şimdi yaşamının en büyük buhranıyla yüzyüze gelmiş olduğunu anlayamazdı. Biraz yetenek, biraz da bireysel acarlık gerektiren görevi, makinelerin söylediklerini yorumlamaktan ibaretti ve o da bu görevi binlerce yıldan beri aksatmadan yürütmüştü. Kentin hay huyunu bir dereceye kadar dışında kalan, arkadaşlarından daima biraz uzak duran Rorden o ana değin karınca kararınca mutlu bir yaşam sürmüştü. Şimdiyse bu genç damdan düşercesine çıkagelip hem geçmiş çağların, milyonlarca yıl öncesinin hayaletlerini tedirgin etmiş, hem de pek aziz tuttuğu ruh barışının canına okumuştu.
Gerçi cesaret kırıcı birkaç sözcük herşeyi eski haline çevirmeye yetip de artacaktı ama Rorden karşısındaki tasalı, mutsuz gözlerin içine bakınca böyle bir şeyi asla yapamayacağını anladı. Böyle bir şey yapmasını Alaine’in mesajından önce kendi vicdanı, kendi vicdanının sesi yasaklamaktaydı:
— Alvin, seni hayretten hayrete sürükleyen bir sürü şey olduğunu biliyorum. Sanırım her şeyden çok da bir zamanlar dünyanın tümü dar gelirken şimdi neden sadece burada, Diaspar’da yaşadığımızı merak ediyorsun.
Alvin karşısındakinin aklından geçenleri, nasıl olup da böyle yüzde yüz şaşmaz bir şekilde okuduğunu düşünürken başıyla onayladı: