Bu sözleri söyler söylemez de hiç vakit kaybetmeden robotuna zihninden emirlerini verdi ve emirlerini hiç vakit kaybetmeden verdiğine de çok isabet etti. Çünkü Seranis’in en ufak bir harekette bile bulunmamasına rağmen vücudunun kontrolünü anında kaybettiğini hissetti. Öz iradesini silip süpürmüş olan güç umduğundan çok daha büyüktü. Umduğundan öylesine daha büyüktü ki Seranis’in yalnız olmadığını, Seranis’e birçok görünmeyen beyninde yardım ettiğini anladı. Dönüp tıpış tıpış kasabanın merkezine doğru yürümeye başladı ve bir an boyunca, korkunç bir an boyunca her şeyin mahvolduğunu sandı.
Soma birdenbire bir çakım, çelikle kristal karışımı bir çakım çakıp vücuduna birdenbire madeni kollar dolandı. Vücudu bu kollarla beklemiş olduğu gibi mücadele etmekteydi ama bu bir çocukla bir dev arasındaki gibi yararsız bir mücadeleydi. Toprak ayaklarının altından çekilip giderken yarım yamalak gördüğü son şey de Theon oldu. Yüzünde budalaca bir gülümseyişle donup kalmış olan Theon.
Robot Alvin’i yerin oniki metre üzerinde, bir insanın koşabileceğinden çok daha büyük bir hızla alıp götürmekteydi. Seranis’in Alvin’in hilesini anlaması bir an bile sürmedi. Anlayınca Alvin’in üzerindeki kontrolünü gevşettiği için de Alvin birden büyük bir ferahlık duydu. Ama henüz yenilmiş olmayan Seranis bu kez de Alvin’in en çok korkmuş olduğu, önlemek için elinden geleni yapmış olduğu şeyi yaptı.
Beyninin içinde iki varlık, birbirleriyle ölümüne savaşan iki ayrı varlık vardı şimdi. Bunlardan birincisi robota kendisini tekrar yere indirmesi için durmadan dil döker, durmadan yalvarırken, İkincisi, asıl Alvin, çarpışmayı hayal bile edemeyeceği güçler arasında sıkışıp kaldığını, değirmen taşları arasında öğütülüyor gibi ezildiğini hisseden Alvin bekliyor, soluk almaya bile korkarak, sonucu bekliyordu. Kumar, büyük çok büyük bir kumar oynamıştı. Robotun vermiş olduğu kadar karmaşık emirleri anlamış olup olamayacağım önceden kestirmek olanaksızdı. Robota ilk verdiği emirlerin ne olursa olsun dışına çıkmamasını, daha soma, baskı altındayken verebileceği emirlere, yeni emirlere ne olursa olsun kulak asmamasını, Diaspar’a varıp da selamete çıkıncaya kadar kulak asmamasını söylemişti. Eğer robot, robotu, bu emirlerin dışına çıkmaz, bu emirlere kelimesi kelimesine itaat ederse Alvin’i artık hiç kimse durduramaz, hiç kimse yolundan döndüremezdi. Aksi takdirde neler olabileceğini başına neler gelebileceğini ise düşünmek bile istememekteydi.
Robot Alvin’in büyük bir özenle çizmiş olduğu yolu hiç duraksamadan almaktaydı. Beynindeki birinci Alvin de bir yandan yalvarmayı hâlâ sürdürür, yere indirilmek için hâlâ yalvar yakar olurken, bir yandan da artık selâmete ermiş olduğunu da bilmekteydi. Bunu artık Seranis de anlamış olmalıydı ki beyninin içindeki iki ayrı varlık, iki ayrı Alvin birbirleriyle savaşmaktan birden vazgeçti ve Alvin birden huzura, derin, sonsuz bir huzura erdi. Asırlar, asırlar öncesi ilk gezginlerden birisinin, denizkızlarının söylediği şarkıların büyüsüne kapılmamak için kendisini gemisinin orta direğine bağlatıp denizkızlarının baştan çıkarıcı, felakete sürükleyici şarkılarım öyle dinlemiş, şarap rengi denizi öyle aşıp selamete öyle ermiş birisinin, Ulysse’in duymuş olduğu aynı derin, sonsuz huzuru duydu.
Onuncu Bölüm
ALVİN sözlerini sürdürdü:
— Artık açıkça anladığınız gibi emirlerimi, bu emirler ne kadar karmaşık olurlarsa olsunlar yerine getirecektir. Ama iş aslına ilişkin soruları yanıtlamaya gelince gördüğünüz gibi sus pus olup dilsiz kesiliyor.
Robot Baş Birleştiricinin üzerinde hareketsiz duruyor, kristal göz adeseleri gümüşî ışıkta mücevherler gibi parlıyordu. Bu Rorden’in şimdiye dek gördüğü tüm robotların hiç kuşkusuz en şaşırtıcısıydı. Rorden bu robotun İnsanoğlunun eseri olmadığına artık hemen hemen emindi ve Üstadın anısının hâlâ yaşamakta olmasını da kişiliğinden çok böyle ölümsüz hizmetkârlara sahip olmuş olmasına vermekteydi.
Alvin’in dönüşü o kadar çok sorun doğurmuştu ki, çözümlemeye çalışmak bir yana, bu sorunları hatırına bile getirmekten kaçınmaktaydı. Lys’in varlığını, bunun tüm sonuçlarıyla birlikte kabullenmek ona bile o kadar zor gelirken, Diaspar buna nasıl bir tepki gösterecekti acaba? Büyük bir olasılıkla kentin uyuşukluğu ilk şoku bir tampon gibi hafifletecekti. Kentin tüm sakinlerinin yeryüzünde artık yalnız olmadıklarım iyice anlayıp bu gerçeği iyice sindirmeleri ise yıllar sürecek, bu gerçekten sonuçlarına geçip sonuçları üzerinde düşünmeye başlamaları ise asırlar, asırlar alacaktı.