— Bana zorbalık sökmez, biliyorsun. Ama aklından geçenleri okuyamadığım için, anlıyorsun ya, ben okuyamadığım için, planladığın şeyin ne olduğunu bilmiyorum. Fakat unutma ki, daha sen bu planı uygulamaya koyulur koyulmaz annem beynine hemen o anda egemen olup, ondan sonra da beynin yıkanana kadar gözden kaybetmeyecek!
— Bunları biliyorum. Asıl bilmek istediğim beynimi şu anda, hemen şu anda gözetleyip gözetlemediği.
Theon bir süre tereddüt ettikten soma sonunda yanıtladı:
— Gözetlemiyor. Öyle sanıyorum ki düşüncelerinden etkilenmemen için seni mahsus yalnız bırakıp bilhassa gözetlemiyor.
Alvin’in bilmek istediği de buydu ve istediğini öğrenince kendini küçük de olsa bir umut ışığı yanan tek plana vermeye, tümüyle vermeye cesaret etti. Seranis’in önerdiği seçeneklerden herhangi birini tercih edemeyecek kadar inatçıydı. Söz konusu olan bir ölüm kalım sorunu olmasaydı bile hür iradesini çiğneyip geçecek herhangi bir atılıma da, tüm gücüyle karşı koyacak yaradılıştaydı.
Seranis kısa bir süre sonra geri dönecekti ama tekrar açık havaya çıkacakları ana kadar hiçbir şey yapamazdı. Hatta kaçmaya kalkışırsa Seranis eylemini o anda, bile durdurabilirdi. Bunun yanı sıra kasaba sakinlerinin de yolunu anında kesip onu selamete çıkmasından çok önce yakalayacaklarına hiç kuşku, yoktu.
Büyük bir özenle, her ayrıntının üzerinde ayrı ayrı durarak, onu Diaspar’a dilediği gibi alnı açık, başı dik götürebilecek olan tek yolu tekrar gözden geçirdi.
Theon, Seranis’in yaklaşmakta olduğunu tam zamanında bildirip uyarınca, düşüncelerini süratle kuşku uyandırmayacak yönlere çevirdi. Alvin’in aklından geçenleri okumak Seranis için hiçbir zaman pek kolay olmamıştı. Şimdi Alvin’in yüzüne bakarken de kendisini uzayın derinliklerine gömülü, çepeçevre bulutlarla, yoğun bulutlarla sardı, nüfuz edilmez bir yıldıza bakar gibi hissetmekteydi. Gerçi bu gölgelerle örtülü yüzde zaman zaman bir açıklık beliriyor, Seranis’te bu gölgeler örtüsünün saklamaya çalıştığı şeyleri bir an için, şöyle bir görebiliyordu ama bu yeterli değildi. Bu sebepten bir an için oğlunun da beynine dalıp onunkini de araştırdı ama Theon Alvin’in planlan hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Seranis aldığı önlemleri bir kere daha gözden geçirdi. Büyük bir yarış öncesinde bir yarışmacı nasıl derin bir nefes alır da nihai çaba için tüm kaslarını nasıl gererse aynen öyle derin bir nefes alıp, tüm kaslarını gerip başvurmak zorunda kalabileceği cebir yöntemlerini bir kere daha tek tek gözden geçirdi.
Bununla beraber eşikten gülümseyerek geçip Alvin’e gülümseyerek baktığında yüzünde bu gerilimden en ufak bir iz bile yoktu:
— Söyle bakalım. Kararını verdin mi?
Alvin’in yanıtı oldukça açık gibi görünmekteydi.
— Evet. Diaspar’a döneceğim.
— Üzüldüm. Theon’un da üzüldüğünü, seni çok özleyeceğini biliyorum ama Lys’li değil de Diaspar’lı olduğun, asıl ait olduğun yer Diaspar olduğu için belki de hepimiz için en hayırlısı bu.
Öz gücüne duyduğu sonsuz güveni gösteren bir hareketle yana çekilip Alvin’e yol verdi.
— Bu kararı vermeni bekliyorduk. Lys’le ilgili anılarını silecek uzmanlar seni bekliyor.
Alvin Seranis’in onu tam da kendisinin istediği yöne doğru götürdüğünü görünce çok memnun oldu. Seranis Alvin’in ardından gelip gelmediğini anlamak için dönüp bakmaya bile tenezzül etmiyor, her davranışıyla «elinden geleni ardına koymasan da bir şey farketmez, benim beynim seninkinden çok, çok daha güçlü» diyordu ve işin kötüsü Alvin de bunun gerçeğin ta kendisi olduğunu çok iyi biliyordu.
Durup da arkadaşına döndüğünde, ellerini öne doğru uzatıp konuşmaya başladığında evler arkalarında kalmıştı:
— Allahaısmarladık Theon. Her şey için teşekkürler. Bir gün döneceğim!
Şimdi Seranis de durmuş, dikkatle, en ufak bir hareketini bile gözden kaçırmadan Alvin’i izlemekte, Alvin de bir yandan aralarındaki yirmi metre mesafeyi özenle korurken, bir yandan da gülümsemekteydi.
— Aslında beynimi yıkatmayı istemediğinizi, buna mecbur kaldığınızı biliyor ve sizi suçlamıyorum. Başına gelince, şimdi yapacağım şeyden ben de hoşlanmıyorum ama başka çarem de yok.
Böyle diyordu ama aslında yaptıklarından hoşlanmaya başlamıştı bile. Gözlerini süratle çevresinde dolaştırdı. Ne yaklaşan bir kimse vardı, ne de Seranis yerinden kımıldamıştı. Seranis hâlâ onu izlemeye devam ediyor, büyük bir olasılıkla da hâlâ aklından geçenleri okumaya çalışıyordu. Alvin Seranis’in planının ana hatlarını bile algılayamaması için büyük bir süratle konuşmaya başladı.
— Ayrıca haklı olduğunuza da inanmıyorum. Hem de hiç inanmıyorum.
Bu sözleri söylemekle nasıl bir çam devirdiği, ne büyük bir entellektüel küstahlıkta bulunduğu aklının ucundan bile geçmediği için Seranis elinde olmadan gülümsedi.
— Lys’le Diaspar’ın sonsuza dek ayrı kalması kadar saçma bir şey olamaz. Bir gün birbirlerine ihtiyaç duyabilecekleri, havayla su gibi ihtiyaç duyabilecekleri için olamaz. Lys’le Diaspar’ı birleştireceğim. Diaspar’a bunun için gidiyorum ve beni durdurabileceğinizi de sanmıyorum.