Geçidin girişinde durup geriye, mağaraya baktılar ve yanıltıcı görünümün etkisi bu kez ilk seferindekinden de daha çarpıcı oldu. Ayaklarının altında garip, beyaz yapılarla kaplı ölü bir kent uzanmaktaydı. İnsanoğlunun gözlerini körelten acımasız bir ışığın ağarttığı, dalgaların yıkadığı bir kemik gibi gitgide beyazlaştırdığı ölü bir kent. Gerçi bu kent ölü doğmuş, hiç yaşamamıştı ama, Diaspar gelip geçtiğinde bu robotlar hâlâ orada olacak, büyük adamların kendilerine asırlarca önce aşılamış olduğu konular üzerinde düşünmeye hâlâ devam edeceklerdi.
Diaspar’ın güneşe boğulmuş ama makine kentin göz kamaştıran ışığından sonra solgun, donuk gelen bulvarlarından geri dönerlerken pek az konuştular. İkisi de kendi düşüncelerine dalmıştı. İkisi de kısa bir süre sonra elde edecekleri bilgileri ne yolda kullanacaklarını düşünmekteydiler ve ne yanlarından geçtikleri kulelerin güzelliğinin, ne de kentlilerin meraklı bakışlarının farkında bile değildiler.
Bütün yollar sonunda nasıl Roma’ya çıkarsa, şimdiye dek görüp geçirmiş olduğu her şey de onu sonunda bu noktaya getirmişti. Alvin insanın kendi kaderini kendisinin çizdiğini çok iyi bilmekteydi. Bununla beraber olaylar onu ta Rorden’le ilk karşılaştığı andan itibaren otomatik bir şekilde sanki önceden kararlaştırılmış bir hedefe doğru sürüklemişlerdi ve şimdi etraflıca düşününce bu ona oldukça garip gelmekteydi. Alaine’in mesajı, Lys, Shalmirane, ölü kent. Bu evreleri görmeyebilir, ya da gördüğü halde görmezden gelebilirdi ama bir şey ona hem hepsini göstermiş, hem de onu durmadan ileriye, daha ileriye doğru sürüklemişti. Nerdeyse kaderin gözdesi olduğunu iddia edecekti ama izlemiş olduğu yolu herkes bulabileceği ve geçmiş çağlarda da başkaları bu yolu sayısız kez izlemiş, bu yolda en az onun kadar ilerlemiş olduğu için, kül yutmaz mantığı kaderin gözdeliği fikrine yine de itibar etmemekte ve Alvin kendisini sadece ve sadece talihin yüzüne güldüğü kimse addetmekteydi. Bahtı yaver giden ilk kimse!
Rorden’in odasından içeri girerlerken bu sözcükler kulaklarında alay edercesine çınlamaktaydı. Garip, Alvin’in daha önce hiç görmemiş olduğu kadar garip giyimli, ellerini karnı üzerinde kavuşturmuş bir adam, sakin, sabırlı bir tavırla onları beklemekteydi. Adam Rorden’e soruşturan bir bakışla bakınca Rorden’in yüzü hemen o anda kireç gibi bembeyaz kesildi ve Alvin de ziyaretçinin kim olduğunu anladı.
Ziyaretçileri ayağa kalkıp hafifçe öne eğilerek soğuk resmi bir selam verdi. Sonra da tek bir söz bile etmeden küçük bir silindir uzattı. Rorden bu silindiri kazık kesmiş gibi bir tavırla alıp üzerindeki mührü tutuk hareketlerle kopardı. Silindirin içinden çıkan yazılı mesaj, artık milyonda bir rastlanan yazdı mesaj bu sessiz uzatışla daha da sessiz alıştaki vurguyu iki kat ağırlaştırmakta, iki kat etkin kılmaktaydı. Rorden mesajı okuduktan sonra hafifçe öne doğru eğilip selam vererek iade etti ve Alvin duyduğu endişeye rağmen bu şatafatlı teşrifat karşısında gülmekten kendini yine de alamadı.
Konuşmaya başladığı zaman sesinin eskisi gibi normal çıktığına bakılırsa, Rorden kendini çabucak toparlamış olmalıydı.
— Konsey bizimle biraz konuşmak istiyor. Hem de hemen şimdi. Üzgünüm. Gerçekten üzgünüm.
Bunu Alvin de tahmin etmişti ama ortalığın beklediğinden daha önce, hem de çok daha önce karışacağını ummamıştı. Bununla beraber artık Konseyden korkmuyordu. Konsey artık ona vızgelir tırıs giderdi. Bunları düşününce gözleri elinde olmadan robotlara kaydı.
Rorden Alvin’in aklından geçenleri okumuş gibi kesin bir tavırla konuştu.
— Robotları burada bırakman gerekecek.
Gözleri karşılaşıp çarpıştı, şimşekler saçtı. Sonra Alvin haberciye dönüp dudaklarını ısırarak konuştu.
— Pekâlâ!
Konsey salonuna giderlerken ağızlarını bıçak açmıyordu. Alvin daha yıllar boyunca gereksinme duymayacağını sandığı için üzerlerinde şimdiye değin inceden inceye durmamış olduğu savların şimdi aceleyle gözden geçirip, aceleyle mantıki bir düzene koymaya çalışmaktaydı. Tasa duymaktan çok canı sıkılmakta, bu kadar hazırlıksız yakalandığı, ancak yumurta gelip de kapıya dayandığı zaman uyandığı için de asıl kendine kızmaktaydı.
Bekleme odasında ancak birkaç dakika bekletildiler. Bununla beraber bu birkaç dakika Alvin’in kendi kendine eğer gerçekten de korkmuyorsa dizlerinin neden böyle titrediğini sormasına yetti de arttı bile. Sonra büyük kapılar ağır ağır iki yana açıldı ve Rorden’le Alvin masalarının çevresinde toplanmış yirmi Konsey üyesine doğru ilerlediler.
Bu Alvin’in yaşamındaki ilk Konsey toplantısıydı ve tüm koltukların dolu, tüm üyelerin mevcut olduğunu görünce bundan biraz gurur duydu. Sonra masanın çevresinde sıralananlar arasında Jeserac’ı da görüp, onun da Konsey üyesi olduğunu anladı. Alvin’in hayret dolu bakışları karşısında yaşlı adam koltuğunda huzursuzca kımıldayıp, vücudunun ağırlığım bir yandan öbürüne aktardı ve Alvin’e kaçamak bir gülümseyişle gülümsedi. Sanki özür dileyen bu kaçamak gülümseyiş «benim bu işle hiçbir ilgim yok» der gibiydi. Diğer üyelere gelince, ikisi dışında hepsini tanımaktaydı.