— Vanamonde’un ne olduğunu bir türlü anlayamıyorum. Vanamonde akıl almaz derecede bilgi sahibi bir yaratık ama zeka düzeyi çok düşük gibi görünüyor. Bittabi beyni ne yapsak anlayamayacağımız kadar değişik yapıda bir beyin de olabilir ama bu bana her nedense doğru açıklama gibi gelmiyor.
Alvin daha fazla sabredemeyip patladı:
— Neler öğrendin? Burası hakkında bir şeyler biliyor mu?
Aklı hâlâ çok uzaklarda, başka yerlerdeymiş gibi görünen Theon dalgın bir tavırla yanıtladı:
— Bu kent, bizimkiler de dahil, birçok ırk tarafından ortaklaşa inşa edilmiş. Bana bunun gibi bilgiler verebiliyor ama bu bilgilerin anlamını anlıyora benzemiyor. Geçmişi bildiğine inanıyorum. Bununla beraber, şimdiye kadar olmuş bitmiş herşey beyninde karman çorman olmuş gibi göründüğünden, geçmişi açıklamaya muktedir olduğunu sanmıyorum.
Derin düşüncelere daldıktan sonra yüzü yeniden aydınlandı:
— Önümüzde sadece tek bir yol var. Vanamonde’yi zorla veya güzellikle Yer Yuvarlağına götürüp filozoflarımıza incelettirmeliyiz.
— Bu tehlikeli olmaz mı?
Theon bir yandan arkadaşının sorusunun ne denli şahsiyetsiz, ne kadar genele özgü olduğunu düşünürken, bir yandan da yanıtladı.
— Olmaz. Çünkü Vanamonde hem sıcakkanlı, hem de dost canlısı. Gerçeği söylemek gerekirse, hatta bunlardan da öte bir şey. Sevgiye, şefkate bir çocuk, öksüz bir çocuk gibi susamış ve ölesiye sevgi, ölesiye şefkat dolu. Bize de kalpten bağlı.
Theon birdenbire tüm bu süre boyunca Alvin’in bilincinin sınırları üzerinde uçup uçup durmaktan başka bir şey yapmamış olduğunu, çok açık, çok kesin bir şekilde anladı. Kriftle öbür hayvanları, Seranis’in canını sıkmak için bile bile böyle yapıyorlarmış gibi, ortalığı durmadan karıştırıp, didik didik edip, durmadan kaçan öbür hayvanları, «Anne, söz veriyorum, bir daha böyle bir şey olmayacak» deyişini hatırladı. Bunun yanı sıra — bu şimdi o kadar, o kadar uzun zaman önce olup bitmiş gibi gelmekteydi ki — Shalmirane’a gidişlerinin ardında yatan asıl amacı, Zoolojik amacı anımsadı.
Theon artık yeni bir gözde, yeni bir cici bulmuştu kendine.
On altıncı Bölüm
ÖĞLEYİN, bu kez artık saklanmayı filan düşünmeyerek, Airlee’ye indiler. Alvin iniş esnasında kendi kendisine, İnsanlık tarihi boyunca herhangi bir geminin Yer Yuvarlağına şimdiye dek böyle bir yük taşıyıp taşımamış olduğunu sormaktaydı. Tabii eğer Vanamonde geminin içindeyse. Çünkü dönüş yolculuğu esnasında Vanamonde’yi hiç görmemişlerdi ve Theon gemide Vanamonde’ın kendisinin değil de, sadece ilgi sahasının bulunduğunun söylenebileceğine inanmaktaydı ki, bu da oldukça tutarlı bir görüştü.
Gemiden inerlerken kapılar arkalarından usulca kapanıp, giysileri birdenbire çıkan bir rüzgârla uçuştu. Sonra gemi gümüş bir benek gibi tekrar göğe yükseldi. Alvin’in kendisine tekrar gereksinme duyacağı ana kadar ait olduğu dünyaya dönen gümüş bir benek gibi tekrar göğe yükseldi.
Alvin’in yarı yarıya umduğu, Theon’un ise kesinkes emin olduğu gibi, Seranis onları beklemekteydi. İki gence bir süre sessizce baktıktan sonra, sakin bir tavırla Alvin’e seslendi:
— Başımıza yeni yeni çoraplar örmek hoşunuza gidiyor değil mi? Ama sözlerinde kin değil de sadece yarı alaylı bir kadere boyun eğiş ve hatta, hatta, yeni yeni sezilen bir onay vardı. Öyle ki Alvin daha Seranis leb demeden leblebiyi anlayıp, ağzındaki baklayı çıkardı:
— Demek Vanamonde geldi.
— Hem de saatler önce. Şafaktan beri de, Tarih konusunda varlığından bile şüphelenmediğimiz kadar çok şey öğrendik.
Alvin Seranis’e bir süre hayretle bakakaldıktan sonra sonunda ne demek istediğini anladı. Vanamonde’un ortaya çıkışının bu idrakleri keskin, beyinleri birbirlerinin beyinlerini harikulade bir şekilde tamamlayan ırk üzerinde nasıl bir etki uyandırdığını, nasıl bir sarsıntı yarattığım, hayal etmek güç bir iş değildi. Lys’liler duruma baş döndürücü bir hızla tepki göstermişlerdi. Gözlerinin önünden birdenbire biraz yersiz bir görüntü, Vanamonde’ın, çevresi Lys’in istekli aydınları tarafından çevrilmiş, belki de biraz ürkmüş Vanamonde’ın biraz altı kaval üstü şişhane bir görüntüsü geçti.
— Vanamonde’ın ne olduğunu anlayabildiniz mi?
— Evet. Aslını henüz öğrenememiş olmamıza rağmen, bu konuda güçlük çekmedik. Vanamonde pırıl pırıl bir beyin. Bilgisi de hadsiz hudutsuz gibi görünüyor ama kendisi çocuksu. Hem de sözcüğün tam anlamıyla çocuksu.
Theon birden haykırdı:
— Tabii. Bunu tahmin etmem gerekirdi.
Alvin bir kere daha pusulayı iyice şaşırmış, hayretten hayrete sürüklenmeye başlamıştı. Öyle ki Seranis sonunda haline acıyıp ayrıntılara girdi.
— Vanamonde’ın devasa, belki de sınırsız bir beyni olmasına karşın kendisinin henüz tam gelişmemiş, olgunlaşmamış olduğunu söylemek istiyorum.
Dudaklarını bükerek gülümsedikten sonra devam etti: