— Çabuk heybemi bulun! (быстро найдите мою сумку; bulmak — находить) Ne yapıp yapıp (во что бы то ни стало) onu bulmalısınız (вы должны ее найти; bulmak — находить, аффикс —malı/meli выражает долженствование). Yoksa ben yapacağımı bilirim (а не то я знаю, что я сделаю; yapmak — делать, bilmek — знать)!
Köylüler (крестьяне), Hoca'nın bu hiddeti karşısında hemen telâşa kapılırlar («на эту ярость Ходжи заволновались»; hiddet — гнев, ярость, hemen — тотчас, telaş — волнение, тревога, telaşa kapılmak — запаниковать, разволноваться). Başlarlar heybeyi aramaya... (начали сумку искать; aramak — искать). Bulamadıkları takdirde (в случае, если они не смогут найти; bulamamak — не смочь найти, takdirde — /в случае/ если) Hoca'nın tehdidini yerine getireceğini düşünmek, hepsini ürkütmektedir (всех пугала мысль о том, что Ходжа выполнит свою угрозу; tehdit — угроза, yer — место, yerine getirmek — выполнять, осуществлять: «на место приводить», düşünmek — думать, hepsi — все, ürkütmek — пугать).
Sıkı bir arama sonunda (в результате тщательных поисков; sıkı — упорный, напряженный, arama — поиски, son — конец) heybeyi bulur, getirir, Hoca'ya verirler (/они/ сумку находят, приносят и отдают Ходже; getirmek — приносить, vermek — /от/давать). Meğer biri bunu kendi heybesine benzeterek evine götürmüşmüş (оказалось, что кто-то, приняв ее за свою, отнес сумку к себе домой; biri — кто-то, один, kendi — свой, benzetmek — принять /за что-то/, ev — дом, götürmek — уносить).
Heybesi bulununca (когда сумка нашлась; bulunmak — быть найденным, bulmak — находить), merhum Hoca'nın da keyfi hemen yerine gelir (у покойного Ходжи сразу улучшается настроение; keyif — /хорошее/ настроение, yerine gelmek — возвратиться: «придти на место»). Eşeğine biner (/он/ садится на своего осла; eşek — осел, binmek — садиться верхом). Köylüler onu köy sınırına kadar yolcu ederler (крестьяне провожают его до конца деревни; sınır — граница, kadar — до, yolcu etmek — провожать; yolcu — путник).
Tam ayrılacakları zaman (когда уже пора была расставаться; ayrılmak — расставаться), içlerinden biri dayanamayarak sorar (один из них, не выдержав, спрашивает; dayanmak — выдерживать, sormak — спрашивать):
— Kuzum Hoca Efendi! (дорогой господин Ходжа; kuzu — ягненок) Heyben kaybolduğu zaman (когда потерялась твоя сумка; kaybolmak — теряться), bunu bulamadığımız takdirde yapacağımı bilirim, dedin (ты сказал, что знаешь, что ты сделаешь, если мы ее не сможем найти; demek — говорить). Pek merak ettim (мне очень любопытно; merak — любопытство, merak etmek — интересоваться). Eğer heybeyi bulamasaydık (если бы мы не смогли найти сумку; bulmak), ne yapacaktın (что бы ты сделал; yapmak)?
Hoca cevap verir (Ходжа отвечает; cevap — ответ, vermek — давать):
— Gayet basit! (очень просто) Evde eski bir kilim vardı (в доме был старый ковер; kilim — безворсовый ковер, палас). Bunu kesip (его разрезав; kesmek) kendime yeni bir heybe yapacaktım (я бы себе сделал новую сумку).
Tehdit
Nasreddin Hoca merhumun her şeyi tatlı ve hoş olduğu gibi, tehditleri de böyledir. O, her şeyi, her olayı eğlenceli tarafından görmesini bilmiştir.
Bir gün bir köye gider. Köylüler kendisini misafir ederler. Yemek çıkarırlar. Yemekten sonra Hoca döneceği zaman bir bakar, heybesi ortada yok... Kimse de ne olduğunu bilmiyor.
Başlar söylenmeye:
— Çabuk heybemi bulun! Ne yapıp yapıp onu bulmalısınız. Yoksa ben yapacağımı bilirim!
Köylüler, Hoca'nın bu hiddeti karşısında hemen telâşa kapılırlar. Başlarlar heybeyi aramaya... Bulamadıkları takdirde Hoca'nın tehdidini yerine getireceğini düşünmek, hepsini ürkütmektedir.
Sıkı bir arama sonunda heybeyi bulur, getirir, Hoca'ya verirler. Meğer biri bunu kendi heybesine benzeterek evine götürmüşmüş.
Heybesi bulununca, merhum Hoca'nın da keyfi hemen yerine gelir. Eşeğine biner. Köylüler onu köy sınırına kadar yolcu ederler.
Tam ayrılacakları zaman, içlerinden biri dayanamayarak sorar: