Hoca bu sefer hamamdan çıkarken (Ходже на этот раз, выходя из бани; sefer — раз; çıkmak — выходить) kendisini uğurlamak üzere (когда его провожали; uğurlamak — провожать, -mak üzere — когда) sıralanan hamamcılara (выстроившимся банщикам; sıra — ряд, очередь, sıralanmak — выстраиваться) bir akçe uzatır (протягивает один акче; uzatmak). Ve onların buna fena halde bozulduklarını görünce de (и увидя их сильное раздражение: «их на это сильное раздражение увидев же»; fena — плохой, hâl — положение, fena hâlde — очень сильно; bozulmak — злиться, портиться) şöyle konuşur (так говорит; konuşmak):
— Bu bir akçe (это один акче), geçen sefer geldiğim zamanki hamam ücretidir (плата за прошлый раз, когда я приходил в баню; geçen — прошлый, sefer — раз, gelmek — приходить, zaman — время, ücret — плата). Geçen sefer verdiğim on akçeyi de (а 10 акче, которые я дал в прошлый раз; vermek — давать) bugünkü hamam ücretine sayarsınız (будете считать платой за сегодня; bugün — сегодня, bugünkü — сегодняшний, saymak — считать).
Hamam ücreti
Nasreddin Hoca merhum, bir gün hamama gidecek olur. Hamamcılar, kendisine hiç itibar etmezler. Eski püskü bir peştamal, kirli, yırtık bir havlu verirler. Hiçbir tellâk da yanına uğramaz.
Hoca kendi kendisine şöyle böyle yıkanır. Hamamdan çıkarken de on akçe gibi ancak çok zengin ve eli açık insanların verdikleri büyük bir bahşiş bırakır.
Tabiî hamamcılar bu durum karşısında pek utanırlar.
Bir müddet sonra Nasreddin Hoca yine aynı hamama gelir. Kendisini gören hamamcılar hemen karşılamaya koşarlar. Hususî oda açarlar. Sırma işlemeli peştamallar, ipek havlular, sedef nalınlar çıkarırlar. Hoca'nın koltuğuna girerek onu içeri alırlar. Halvette çift tellâk kendisini kokulu sabunlarla yıkayıp bir âlâ keselerler. Hoca'ya yıkandıktan sonra çay, kahve ikram ederler. İstirahatına dikkat ederler.
Hoca bu sefer hamamdan çıkarken kendisini uğurlamak üzere sıralanan hamamcılara bir akçe uzatır. Ve onların buna fena halde bozulduklarını görünce de şöyle konuşur:
— Bu bir akçe, geçen sefer geldiğim zamanki hamam ücretidir. Geçen sefer verdiğim on akçeyi de bugünkü hamam ücretine sayarsınız.
Gençlik, ihtiyarlık
(Молодость, старость)
Nasreddin Hoca'nın da bulunduğu bir mecliste (на встрече, на которой присутствовал Насреддин Ходжа; bulunmak — находиться, meclis — меджлис, собрание; встреча), gençlikten ve ihtiyarlıktan bahsediliyormuş (зашла речь о молодости и старости; genç — молодой, gençlik — молодость, ihtiyar — старый, ihtiyarlık — старость, bahsetmek — упоминать). Herkes de insanın gençken kuvvetli olduğunu, fakat ihtiyarladıkça bu kuvvetini gitgide kaybettiğini söyler (все говорят, что в молодости человек сильный, но, старея, он постепенно теряет силу: «каждый человек, будучи молод, силен, но по мере старения свою силу постепенно теряет, говорят»; kuvvet — сила, мощь, kuvvetli — сильный, olmak — быть, gitgide постепенно, мало-помалу, ihtiyarlamak — стареть, kaybetmek — терять, söylemek — говорить). Yalnız Hoca bunu kabul etmez (только Ходжа с этим: «на это» не соглашается; kabul etmek — соглашаться):
— Hayır (нет), hiç de doğru değil (ничего подобного: «вовсе не правильно»; doğru — правильно, правильный; değil — не), der (говорит). Bir insan gençliğinde ne kadar kuvvetli ise (насколько силен человек в молодости; ne kadar — насколько), ihtiyarlığında da o derece kuvvetlidir (он так же силен и в старости; derece — степень; o derece — в той же степени).
Hemen itiraz ederler (тотчас возражают; itiraz etmek). Ama Hoca bunu kabul etmez (но Ходжа не соглашается):
— Tecrübemle biliyorum (я знаю по моему опыту; tecrübe — опыт, bilmek — знать), ısrar etmeyin (не настаивайте; ısrar etmek)! der (говорит).
— Bu tecrübe nedir (что это за опыт)? diye merakla sorarlar (с любопытством спрашивают; merak — любопытство, sormak — спрашивать). Bunun üzerine Hoca şu cevabı verir (на это Ходжа следующий ответ дает; vermek — давать):