Hoca, kendisine önündeki tepeyi (на холм перед собой;
— Bir ümidim (одна моя надежда;
Son ümit
Nasreddin Hoca merhumun biricik varlığı olan sevgili eşeği bir gün kaybolmuş. Kendi mi başını alıp bir yere gitmiş, yoksa hayvanı biri mi aşırmış, bilmiyor.
Tabii şuna buna soruşturmaya, aramaya koyulmuş. Kırlara doğru açılmış. Bir taraftan da bir türkü söylemeğe başlamış. Böylece dolaşıp dururken bir tanıdığına rastlar.
Tanıdığı:
— Hoca, böyle türkü çağıra çağıra nereye gidiyorsun? diye sorar.
Hoca merhum da eşeğini kaybettiğini, onu aramakta olduğunu söyler.
Ahbabı:
— Bu ne iştir Hoca Efendi? Benim bildiğim, insan eşeğini kaybetti mi, feryat eder, ağlar, dövünür. Sen ise türkü söylüyorsun!
Hoca, kendisine önündeki tepeyi gösterir.
— Bir ümidim şu dağın ardında kaldı. Eşeğimi orada da bulamazsam o zaman siz dinleyin bendeki feryadı! cevabını verir.
Kırk yıllık sirke
(Сорокалетний уксус)
Bir dostu, Hoca'ya sormuş (один /его/ друг спросил Ходжу;
— Sende kırk yıllık sirke varmış (говорят, у тебя есть уксус сорокалетней выдержки;
— Var (есть).
— Biraz versene (ты не дашь мне немножко;
— Yoo... (/=yok/ Нет!) Her isteyene verseydim (если бы я давал каждому желающему;
Kırk yıllık sirke
Bir dostu, Hoca'ya sormuş:
— Sende kırk yıllık sirke varmış?
— Var.
— Biraz versene. İlaç yapacağım.
— Yoo... Her isteyene verseydim kırk yıldır durur muydu?
Bana görünme de...
(Мне не показывайся)
Hoca'yı kandırmışlar (Ходжу обманули;
— Efendi, demiş (господин, сказала;
Hoca:
— Bana görünme (мне не показывайся) de kime görünürsen görün, demiş (а остальным пожалуйста: «а кому покажешься, показывайся»).
Bana görünme de...
Hoca'yı kandırmışlar, çirkin bir kadınla evlendirmişler. Sabahleyin Hoca sokağa çıkarken kadıncağız sormuş:
— Efendi, demiş, akrabanızdan kimlere görüneyim, kimlere görünmeyeyim?
Hoca:
— Bana görünme de kime görünürsen görün, demiş.
Benim sözüme inanmıyorsun da
(А ты моим словам не веришь…)
Komşulardan birinin bir işi olur (случилось у одного из соседей дело;
Hoca:
— Eşek burda değil (осел не здесь;