— Atalarımızın tarihte oynamış oldukları rolden ötürü gurur duyabiliriz. Kültürlerinin doruğuna ulaşmış oldukları zaman bile, atılımcı güçlerinin hiçbirini yitirmemişlerdi. Gerçi şu anda elle tutulur, somut gerçeklerden ziyade, varsayımlara dayanarak yol almaktayız ama İmparatorluğun aynı zamanda hem gücünün doruğuna çıkmasına, hem de çökmesine yol açan denemelerin atalarımız tarafından ilham edilip yönetildiğine yine de hiç kuşku yok gibi görünüyor.
Bu denemelere temel olmuş felsefenin altında yatan düşünce şu imiş gibi görünüyor. Evrenin diğer sakinleriyle temas insanoğluna, bir varlığın evrene bakış açısının ne kadar derin bir şekilde fiziki yapısıyla, vücudundaki duyu organlarının şekline bağlı, onlardan hiçbir şekilde soyutlanamaz olduğunu göstermişti. Eğer bu herhangi bir yolla olasıysa, evrenin gerçek yüzünün, ancak ve ancak böyle fiziki kısıtlamalara tabii olmayan bir beyin, daha açık bir deyimle, tüm benzer etkilenmelerden azat tümüyle tarafsız bir beyin tarafından görülebileceği ileri sürülmekteydi. Bu fikre eski dinlerin çoğunda da rastlanmakta ve bu düşünce nihai gelişimin hedefi addedilmekteydi.
Büyük ölçüde kendini ıslah edişi, kendine yeniden hayat verişi esnasındaki çabalarından edinmiş olduğu deneyimin bir sonucu olarak, insanoğlu böyle yaratıkların, tarafsız beyinlerin yaratılmasına çalışılmasını önermişti. Bu evrendeki üstün beyinlere karşı, insanoğlunun o zamana kadar ki en büyük meydan okuyuşuydu ve asırlarca süren görüşme ve tartışmalardan sonra kabul edilmiş ve gerçekleştirilmesi için de Galaksinin tüm ırkları bir araya gelmişti.
Bu düşü gerçekten yarım milyon yıl ayıracaktı. Uygarlıklar doğar, yükselip doruğa tırmanır, çöküp tarihin derinliklerinde yiter, kültürlerin asırlar süren zahmetli didinişlerinin meyveleri tekrar ve tekrar, ilanihaye çürüyüp giderken, bu hedef de hemen hemen unutulup gitmişti. Bir gün tüm tarihin bu en büyük, en devamlı uğraşının öyküsünü belki eksiksiz bir tarzda öğrenebileceğiz. Bu gün için tek bildiğimiz şey ise, sona erişinin Galaksiyi hemen hemen bir enkaza çevirmiş oluşu.
Vanamonde’ın beyni bu döneme dönmeyi reddediyor. Vanamonde’a bile kapalı olan kısa bir zaman dönemi var ama biz bu kapalılığın tek nedeninin Vanamonde’un kendi endişelerinden, kendi korkularından kaynaklandığına inanıyoruz. Bu dönemin başlangıcında İmparatorluğu şanının doruğunda, bu doruğu yaklaşan başarının beklentisiyle pekiştirirken görüyoruz. Bu dönemin sonunda, sadece birkaç bin yıl sonra gelen sonundaysa, imparatorluğu parçalanmış, yıldızları da, sanki öz güçleri son damlasına dek akıp gitmiş, tükenmiş gibi kararmış görüyoruz. Galaksinin üzerinde de artık bir dehşet rüzgârı esiyor. Kuduz beyin adı verilen akıldan kaynaklanan, bu kuduz beynin üfürdüğü bir dehşet rüzgârı.
Bu kısa dönem süresinde neler olup bittiğini tahmin etmek pek güç bir iş değil. Tüm etkilerden azad beyin, tarafsız beyin yaratılmıştı ama bu tarafsız beyin ya deliydi, ya da daha büyük bir olasılıkla, bunu diğer kaynaklardan edindiğimiz bilginin tuttuğu ışığa dayanarak söylüyorum, maddeye amansız bir şekilde düşmandı.
Bu tarafsız beyin evreni asırlar boyunca kasıp kavurdu, tahrip etti. Ta neler olduklarını tahmin bile edemediğimiz güçler tarafından kontrol altına alınıncaya kadar, imparatorluk son çare olarak hangi silahı kullandıysa, bu silah geri tepip, yıldızların kaynaklarını heba etti, tüketti. Bu çarpışmanın anılarından, İstilacılarla ilgili efsanelerin hepsi olmasa da, bir kısmı doğdu ve ben şimdi bu konu hakkında daha ayrıntılı bilgi vereceğim.
Kuduz beynin imha edilmesi mümkün değildi. Değildi çünkü ölümsüzdü. Kuduz beyin Galaksinin sınırlarına sürülüp orada anlayamadığımız bir şekilde hapsedildi. Hapishanesi Kara Güneş adıyla bilinen garip, yapay bir gezegendi ve Kuduz Beyin şimdi hâlâ orada tutuklu bulunuyor. Kara Güneş öldüğü zamansa yeniden hürriyetine kavuşacak. Kara Güneşin ne zaman öleceğini şimdiden bilmekse şu an için olası değil.
On yedinci Bölüm
BÜYÜK salonda bir ölüm sessizliği hüküm sürmekteydi. Alvin büyük masanın çevresine sıralanmış olan Konsey üyelerinin yüzlerine çabucak bir göz gezdirdi. Çoğu gözlerini zikir getirir gibi Rorden’e dikmiş, koltuklarında taş kesilmişti. Rorden’in anlattıkları, öyküyü daha önce bölüm bölüm dinlemiş olan Alvin’e bile, yeniden büyük bir trajedinin umutsuz heyecanını yaşatmaktaydı. Rorden’in Alvin’i bile bu kadar heyecanlandıran açıklamalarının yarattığı şokun Konsey üyelerini ölümüne sarsıp sarsıp heykele çevirmiş olması da doğaldı.
Rorden şimdi daha sakin, daha pes perdeden bir sesle, imparatorluğun son günlerini anlatmaktaydı. Alvin eğer seçmek elinde olsaydı, bu çağda doğmuş, bu çağda yaşamış olmayı isteyeceğini düşündü. Çünkü bu çağda, serüvenle cesaret, yılmaz, muhteşem bir cesaret, at başı hüküm sürmekteydi, Çünkü bu çağda cesaret, felaketin göbeğinden bile zaferi çekip çıkarabilecek yılmaz, muhteşem bir cesaret egemendi,