Neden burada aradığını sorar (почему здесь ищет спрашивает). Hoca: — Dam karanlık olduğu için (так как в хлеву темно: «хлев темный потому что»; karanlık — темный, темнота, olmak — быть) burada arıyorum (здесь ищу), der (говорит).
Yüzük
Bir gün Hoca yüzüğünü düşürür. Dışarıya aramaya çıkar. Yoldan geçen birisi sorar: — Hoca ne arıyorsun.
Hoca: — Yüzüğümü düşürdüm onu arıyorum, der. Adam: — Nerede düşürdün, diye sorar. Hoca, damın içerisinde düşürdüğünü söyler. Neden burada aradığını sorar. Hoca: — Dam karanlık olduğu için burada arıyorum, der.
Oruç
(Пост)
Bir Ramazan günü (однажды в Рамазан) Nasreddin Hoca'nın gözleri (глаза Насреддина Ходжи; göz — глаз) susuzluktan afallamış (от жажды ввалились; susuz — хотящий пить, susuzluk — жажда, afallamak — ввалиться). Dayanamayıp (не выдержав; dayanmak) bir çeşmeye (к источнику; çeşme) çaktırmadan yanaşır (незаметно подходит; yanaşmak — подойти). Tam suyunu içerken (как раз когда он пил воду; tam — как раз, su — вода, içmek — пить), bir köylü görmüş Hocayı (какой-то крестьянин увидел Ходжу; görmek — видеть): — Aman Hoca (о Боже, Ходжа), günah değil midir (не грех ли; günah — грех) bu yaptığın (то, что ты делаешь; yapmak — делать)! — Yıkıl karşımdan (убирайся отсюда; yıkılmak — рухнуть, обрушиться, karşı — напротив, karşımdan — от меня), Ramazan gider (Рамазан уходит; gitmek) bir daha gelir (и снова приходит; gelmek), ama ben gidersem (но если я уйду= умру; gitmek — уходить, зд. умирать) bir daha gelmem (больше не приду)! ne günahı (какой грех)…
Oruç
Bir Ramazan günü Nasreddin Hoca'nın gözleri susuzluktan afallamış. Dayanamayıp bir çeşmeye çaktırmadan yanaşır. Tam suyunu içerken, bir köylü görmüş Hocayı: — Aman Hoca, günah değil midir bu yaptığın ! — Yıkıl karşımdan, Ramazan gider bir daha gelir, ama ben gidersem bir daha gelmem! ne günahı…
Açlıktan mı uykusuzluktan mı
(От голода или от усталости)
Hoca, bir cimriye misafir olmuş (пришел Ходжа в гости к одному жадному /человеку/; cimri — жадный, скупой, misafir — гость, misafir olmak — приходить в гости). Vakit hayli geçtiği halde (хотя прошло уже достаточно много времени; vakit — время, geçmek — проходить) ev sahibi bir ikramda bulunmayınca (хозяин дома угощения не предложил; ev — дом, sahip — хозяин, ikram — угощение, ikram bulunmak — угощать) Hoca esnemeye koyulmuş (Ходжа начал зевать; esnemek — зевать; -ye koyulmak — приниматься, начинать). Ev sahibi sormuş (хозяин спросил; sormak):
— Hocam insan neden esner? (Ходжа, человек отчего зевает?)
Hoca hemen taşı gediğine koymuş (Ходжа тут же нашелся: «всунул камень в щель»; hemen — тотчас, taş — камень, gedik — щель, отверстие, koymak — положить)
— Ya uykusuzluktan ya da açlıktan esner (либо от усталости, либо от голода зевает; uyku — сон, uykusuz — невыспавшийся, хотящий спать, uykusuzluk — бессонница, желание спать, aç — голодный, açlık — голод). Fakat benim hiç uykum da yok hani... (но я совсем не хочу спать; hiç — никакой, совсем, uykusu yok — он не хочет спать).
Açlıktan mı uykusuzluktan mı
Hoca, bir cimriye misafir olmuş. Vakit hayli geçtiği halde ev sahibi bir ikramda bulunmayınca Hoca esnemeye koyulmuş. Ev sahibi sormuş:
— Hocam insan neden esner?
Hoca hemen taşı gediğine koymuş:
— Ya uykusuzluktan ya da açlıktan esner. Fakat benim hiç uykum da yok hani...
Neden yemezsin?
(Почему ты не ешь)