Fakat eve vardığı zaman, eşeğinin hâlâ gelmemiş olduğunu görerek, ondan önce davranabildiği için bir çeşit gurur duyarak beklemeye başlamış. Beklemiş, beklemiş, eşek hâlâ görünmeyince meraka düşmüş. Yola çıkmış. Yeniden dağa varmış. Bir de ne görsün? Eşek hâlâ onu ilk bıraktığı yerde otlayıp durmuyor mu?
Bu işe fena halde içerleyen Hoca dayanamamış:
— Ne biçim hayvansın? diye eşeği paylamış. Ben tâ eve kadar gittim, geldim. Sen ise hâlâ bıraktığım yerde otluyorsun!
Hoca merhumun bu sözü de atasözleri arasında yer almıştır.
Neden şamarlamış?
(Почему дал пощечину?)
Nasreddin Hoca oğlunu (своего сына; oğul) çeşmeden su almaya (/чтобы /из источника воды взять; çeşme — источник, водоем, фонтан; almak — брать) gönderecekti (собирался отправить; göndermek). Çağırdı (позвал; çağırmak). Yanağına okkalıca bir şamar indirdikten sonra (влепив ему пощечину: «на его щеку увесистую пощечину опустив после»; yanak — щека, şamar — пощечина, indirmek — опустить; okka — окка /мера веса равная 1,283 кг/)
— Oğlum (сынок; «мой сын»), al şu testiyi (возьми этот кувшин; almak — брать, testi — кувшин /глиняный/), kırmadan doldurup getir (наполни и принеси, не разбив: «не разбив, наполни /и/ принеси»; kırmak — разбивать, doldurmak — наполнять, getirmek — приносить), dedi (сказал /он/; demek)
Şamardan çocuğun canı fena halde yandığı için (так как от пощечины ребенку было очень больно; çocuk — ребенок, fena hâlde — очень, canı yanıyor — ему /ей/ очень больно, ему очень жаль /кого-то/; can — душа, yanmak — гореть, için — из-за того, что…) ağlamaya başlamıştı (плакать начал; ağlamak, başlamak). İşe annesi karıştı (в дело его мама вмешалась; iş — дело, anne — мама, karışmak — вмешиваться):
— A efendi, dedi (ах, господин, сказала она), haksız yere (несправедливо, незаслуженно; haksız — несправедливый, hak — право) oğlanı neden şamarladın (мальчика почему ты ударил), canını yaktın (сделал ему больно: «его душу сжег»; yakmak — жечь, can(ını) yakmak — мучить, издеваться, наносить вред), günah değil mi (не грех ли это; günah — грех)?
Hoca:
— Senin aklın ermez (тебе не понять: «твой ум не постигнет»; akıl — ум, ermek — достигать, постигать, созревать). Şamarın acısıyla (из-за боли от пощечины: «болью»; acı — боль) dikkatli olur (он будет внимателен; dikkatli — внимательный, dikkat — внимание, olmak — быть), testiyi kırmamaya çalışır (постарается не разбить кувшин; çalışmak — заниматься, работать, стараться). Testiyi kırdıktan sonra (после того, как он разобьет кувшин: «после разбития кувшина») çocuğu dövmenin ne faydası olur ki? (какая польза будет бить ребенка; dövmek — бить, ne — что, какой, fayda — польза).
Neden şamarlamış
Nasreddin Hoca oğlunu çeşmeden su almaya gönderecekti. Çağırdı. Yanağına okkalıca bir şamar indirdikten sonra:
— Oğlum, al şu testiyi, kırmadan doldurup getir, dedi.
Şamardan çocuğun canı fena halde yandığı için ağlamaya başlamıştı. İşe annesi karıştı:
— A efendi, dedi, haksız yere oğlanı neden şamarladın, canını yaktın, günah değil mi?
Hoca:
— Senin aklın ermez. Şamarın acısıyla dikkatli olur, testiyi kırmamaya çalışır. Testiyi kırdıktan sonra çocuğu dövmenin ne faydası olur ki?
Sen düştün
(Ты упала)